içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KIZILHİSARLI MUSTAFA PAŞA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÜZERİNDEN BODRUM TARİHİ-12

 

 

18.yüzyılın ilk çeyreği...

İmparatorluğun “Cezayir-i Bahri Sefid” adlı eyaleti, yaklaşık yarım asır önce bazı sancakların muhassıllığa sonra da eyalete dönüşüp ayrılması neticesinde küçülerek  Ege Adaları ve kıyı sancaklarının toplamından ibaret kalmıştı(1*). İmparatorluğun bu küçülme ve güçten düşme durumu, haliyle denizlerde güvenlik sorununu ayyuka çıkarmıştı. Öte yandan, 1715-1718 arası Avusturya ve Venedik’le yapılan savaş tam arzu edildiği gibi sonuçlanmamış Pasarofça Antlaşması (21 Temmuz 1718) ile artık Avrupa’ya karşı izlenecek dış politikada gaza yerine savunma prensibine dayalı politika izlenmeye başlanmıştı(2*). Osmanlı’nın bu yıllardaki sadrazamı, Nevşehirli Damat İbrahim,  Kapudan-ı deryası ise onun damadı Kaymak Mustafa Paşa’ydı. Hükümet(Paşakapısı, Bab-ı Asafi, Bab-ı Ali) akraba vezirlerden oluşan tam bir sülale hükümetiydi.  

 

 

DEVLET-İ ALİ’NİN RESMİ KORSANLARI: FIRKATECİYAN REİSLERİ

 

Önceki bölümlerde de izah edildiği gibi fırkate reislerinin birinci görevi,  deniz haydutlarının veya korsanların kıyılara yönelik saldırılarına karşı halkın güvenliğini sağlamaktı. Belirli bir bölgenin muhafazası için salyaneli olarak görevlendirilen bu reisler, aslında devlet-i aliyenin izinli, resmi korsanlarıydı. Sorumlu oldukları bölgede boğaz, kıyı, iskele, adalar vb arasında dolaşarak deniz haydutluğuna ya da düşmana karşı korsanlık yapıyorlardı. Bunların varlığı, Müslüman ya da değil, deniz haydutlarını bölgeden uzak tutuyordu.

 

 

Yıllık salyanelerinin miktarı ise geminin cinsine, mürettebat ve levend sayısına göre değişiyordu. Payitahtın, Midilli, Rodos, Bodrum, İstanköy, Girit gibi bölgelere fırkate reisi atama sebeplerinden ikincisi, İskenderiye-İstanbul hattındaki düzenli ticari mal nakliyatının aksamaması üçüncüsü ise Mekke hacı kafilelerinin can-mal güvenliğinin sağlanmasıydı. 

 

 

Bodrum, bu tarihlerde sadece kale ve limanın adıydı ve kayıtlarda karye olarak geçiyordu. Yarımada, Sıravolos ve Karaova nahiyeleriyle birlikte İstanköy Kazası’na İstanköy Kazası Rodos Sancağı’na, yani Mutasarrıf Süleyman Paşa’ya sancak da Kapudan-ı derya  Kaymak Mustafa Paşa’ya bağlıydı. Ege adaları ile kıyı sancaklarının toplamından ibaret  Cezayir-i Bahri Sefid Eyaleti, Kapudan-ı derya  eyaletiydi. Akdeniz-Ege’nin ezeli güvenlik sorunları bir türlü bitmek bilmiyordu(3*).

 

 

İstanköy ile Sıravolos Yarımadası arasında bulunan darboğaz, bölgede korunmayı hakeden en kritik deniz alanlarındandı. Bu yüzden burası eskiden beri fırkate reisliydi. Rodoslu Mehmet Kaptan, bölgenin eski miri reislerden biriydi ve salyanesi yıllık üç yük(300.000) akçeydi. Transkripsiyonu yapılmış BOA Bahriye belgelerine göre 1713’e kadar İstanköy-Sıravolos darboğazında görev yapmış miri fırkate reislerinden bir diğeri de denizcilikten yetişme Gül Muhammed adlı bir kaptandı. Bu Miri Kaptan 1713’de vefat edince, oğlu Ali,  babasının denizcilikten anlayan sadık adamlarının hiçbir yere gitmeyip kendi yanında toplandığını belirterek aynı sene payitahttan miri korsanlık izni istemiş Gül Muhammed’in devlet-i aliye hizmetine binaen ve Akdeniz muhafazasında görevli sekiz fırkate reisinden birinin azli nedeniyle boşalan eksiği kapatmak için Ali Bey’in isteği kabul edilmiş dört yük(400.000) akçe salyane ile Karabağlar ve çevresinin muhafazasıyla görevlendirilmişti.(4*)

 

 

Kızılhisarlı Mustafa Bey’in tayiniyle birlikte İstanköy-Sıravolos(Karabağlar)-Bodrum-Karaova bölgesindeki miri fırkateci reis sayısı ikiye çıkmıştı.

 

 

Bodrum Yarımadası’nın kıyı ve deniz güvenliğinin etkili biçimde tam olarak sağlanması karada da ilave bazı tedbirlerin almayı gerektirdiği için Kızılhisarlı Mustafa Reis, vazifesini icra ederken Kale Dizdarı, Sıravolos Kadısı, Karaova Kadısı, bazı sipahiler, naipler ve İstanköy-Karabağlar fırkate reisi Gül Muhammed oğlu Ali Bey’le birlikte hareket etmişti.  Ali Bey, boğazın güvenliği için İstanköy dağlarında üçyüze yakın müsellemin vigle beklediği bilgisini vermişti. Gerek adalar, gerekse anakara üzerinde alınacak tedbirler konusunda müşterek toplantılar yapılmış, kararlar alınıp uygulanmaya konmuştu.

 

KARADA GÜVENLİK TEDBİRLERİ

 

Kızılhisarlı Mustafa Bey’in, Bodrum-Sıravalos-Karaova Yarımadası’ndan Gökova’ya, Güllük-Güvercinlik’e  kadar geniş bir alanda göreve başladığı 1717’den beri yaklaşık üç-dört sene sonraya ait BOA arşivlerindeki bir belgeden İstanköy-Karabağlar Miri Fırkate Reisi Ali Bey’in zalim bir örfi idareciye dönüştüğünü öğreniyoruz.

 

 

1720 Şubat’ında İstanköy Kadısı ve reayanın gönderdiği şikayet içerikli arz mektubunda yeralan  Ali Reis’in görevini kötüye kullandığı,  İstanköy halkına eziyet ettiği, ayrıca emri altındaki denizcilerin de haydut gibi davranmasına göz yumduğu şeklindeki bilgileri değerlendiren payitaht, bu zalim Reis’in uslanması için ona ödenmesi gereken yıllık 400.000 akçelik salyanenin firkate kaptanlarından Emeksiz Mehmet Kaptan’a ödenmesi yönünde Rodos Beyi’ne hüküm göndermişti(4*age). Bu vakıayı  bizzat duyduğu veya bildiği kesin olan Kızılhisarlı Mustafa Bey’in olan bitenlerde herhangi bir rolü olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. 

 

 

İmparatorluk genelinde kıyı ve deniz güvenliğine dair yapılmış akademik araştırmalardan yola çıkarsak, Mustafa Bey’in altı sene zarfında fırkatesiyle icra ettiği sahil devriyesi görevinin yanısıra karada da bazı farklı işleri de yapmış olduğunu ileri sürebiliriz.

 

Aslında kıyı ve denizlerde güvenlik tedbirleri alma gerekliliği çok eskilere dayanmaktaydı. Erken Bizans döneminde Arap-Mağribilere, Sırplara, Bulgarlara, Kuman Türklerine Latin(Ceneviz-Venedik-Katalan vb) ve St.John Şövalyeleri döneminde ise Beylik Türklerine karşı daima çeşit çeşit tedbirler alınmıştı. Adalar Denizi’nin(Ege) kadim halkları olan   Eleni/Rumlar, Venedik egemenliği altındayken saymakla bitmez askeri görevle yükümlü tutulmaktaydı. Bodrum-Sıravolos-Karaova Yarımadası civarında 1717’den beri sürdürülen savunma faaliyetlerini de bu anlamda geçmişteki güvenlik faaliyetlerinin devamı gibiydi.   Kızılhisarlı Mustafa Bey’in organize ettiği bu savunma ve güvenlik tedbirleri yaklaşık olarak şöyleydi:

 

 

1- İmparatorluğun diğer devletlerle yaptığı ahidnameler gereği kıyıdaki kale ve iskelelerde bulunan topların atış menzilindeki deniz alanları(kale altı, iskele altı veya top altı denen otuz millik alan) içinde deniz haydutluğu veya iki kafir devletin muharebe yapması yasaklanmıştı. Önceki bölümde bir nebze izah edildiği gibi Mustafa Reis, kale veya iskelelerin bulunmadığı stratejik kıyı kesimlerinde palankalar inşa edip başlarına nöbetçiler koymuştu. Yani aynı yasak, palanka toplarının menzilinde de geçerli olmalıydı. Palanka inşası özel bilgi, maharet gerektiren ve top kundak alanına ilaveten su deposu, suyolu(hela), fener, dinlenme, aş odasından ibaret bir askeri yapıydı. Yerine göre 40 nefer mevcudu bile olabiliyordu.(4*age)

 

 

2- Ne zaman nereden geleceği belli olmayan saldırılara karşı Yarımada kıyılarındaki Aspat(Strobilos) Tepesi gibi yüksek noktalar ile burun ve boğazlara da nöbetçiler yerleştirilmişti. Bu nöbetçiler bilhassa savaş zamanlarında gece-gündüz denizi gözetlemekle ve denizden gelecek herhangi bir saldırı tehdidini ilgili yerlere haber vermekte yükümlüydü. Bunlara gözcü, bekçi anlamında nigehban veya vigleci deniyordu. Vigle beklemek, denizden gelen küffar düşmana, haydutlara vb karada yaşayan bazı kimselerin yardım faaliyetlerinin tespitini de içeriyordu.

 

3- Yarımada kıyı coğrafyasında geçilmesi güç darboğazlarda derbendler inşa edilmiş, başlarına derbendciyanlar atanmış ve  muhtemelen palanka tahkimatları da yapılmıştı.

 

 

Kule, derbent, palanka vb inşai faaliyetlerde çalıştırılan işçiler ile buralarda nöbet ve devriye yükümlüsü olan gözcüler top çeken, mühimmat veya erzak taşıyanlar nigehban, vigleci, martolos vb sıfatlı kişiler yukarda izah edildiği gibi yerel ahaliden temin ediliyordu. Örneğin, kışlak-yaylaklar arasında konar göçer hayat sürdüren yarımada Yörüklerine ağnam(davar, koyun-keçi) vergisi muafiyeti karşılığında gözetleme kuleleri ve palankalar için lazım olan top çekme, ağaç kesme, kereste taşıma işleri yaptırılıyordu. Yine, kadılıkta kayıtlı olan belirli sayıdaki yaya ve müsellemler bazı vergi muafiyetleri karşıllığında yol yapım-tamiri, cephane-zahire nakli gibi işlerde çalıştırılıyordu. Hernekadar 16-17’nci yüzyıl ile 18’nci yüzyıl ilk çeyreğine ilişkin arşiv belgelerinde Yarımada’nın kadim Hırıstiyan reayası “yok” gözüyorsa da, aksini yazan Avrupalı seyyah metinlerine itibar edererek Yarımada  Hırıstiyanlarından oluşturulmuş bir martolos teşkilatının varlığından da sözetmek abartılı olmaz.  Martolos teşkilatı, hem istihbarat için hem muhtemel yağma korsanlık girişimlerini fiilen defetmek için hem de devlet-i aliyenin bekaası için faaliyet göstermekteydi. Bunlardan hizmetlerinin karşılığını yevmiye alarak yapanlara ulufeli martolos bir takım vergilerden muafiyet karşılığı yapanlara da müsellem martolos deniyordu.(5*)

 

Velhasılı özetle belirtmek gerekirse Kızılhisarlı Mustafa Bey, çok yoğun bir 6 yıl geçirmişti.

 

devam edecek...

 

mehmet çilsal

tarih araştırmacısı

Bodrum

 

1*-731 NOLU CEZAYİR EYALETİ TIMAR DEFTERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ferhat Köreken

2*-SULTAN BİRİNCİ MAHMUD DÖNEMİ (1730-1754) ISLAHAT HAREKETLERİ

Doç.Uğur KURTARAN

3*-KIYI NÖBETİ: OSMANLI DEVLETİ’NİN AKDENİZ’DE KIYI  KORUMASI

Doç.Şenay Özdemir

4*-Akdeniz Hakimiyetinde Osmanlı Devleti ve Korsanlık(1695-1789),

Doç.Şenay Özdemir/  BOA Cevdet Tasnifi, Bahriye Belge No. 70.

5*-18.Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Ege (Adalar) Denizi ve Doğu Akdeniz’e Yönelik Güvenlik Parametreleri

Prof. Yusuf Alperen Aydın

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı 7592 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum