içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE BODRUM KALESİ-57 Bodrum Şövalyeleri korsanlık yapıyor muydu Kale’de kaç şapel vardı ?

Bodrum Şövalyeleri korsanlık yapıyor muydu Kale’de kaç şapel vardı ?

 

Chateau Saint Pierre(Bodrum Kalesi) Komutanı Regnaud de Saint-Simon’un görev süresi 1496’nın Ocak ayında bitmiş,  yerine aynı ay içinde İtalyan Rahip-Şövalye Tommaso de Provana(1496-1498)  atanmıştı.(*1)

 

 

Komutan Provana, göreve başlar başlamaz Komutan Saint-Simon’un Kuzey Hendeği’nin doğusunda başlattığı duvar inşaatını tamamlamış, ardından bu kez Kuzey Hendeği’nin batı kesiminde planlanan bir projeyi ele almış,  Liman Kulesi’ni doğu istikametinde Schlegelholtz Kulesi’ne bağlayan duvarın hemen kuzeyinde ona paralel ikinci bir perde duvarı örmeye başlamıştı. Bu ikinci duvar, geçitlerin sıkı denetlenmesi, kaleye muhtemel bir düşman girişinin zorlaştırılması ve giriş kapısının hendeğe yaklaştırılması maksadıyla yapılmıştı. Böylece GM Pierre d'Aubusson'un mermer yontulu arma rölyefinin bulunduğu önceki kuzey kapısı iptal edilmişti. Tüm bu işler ise 1497'de tamamlanmıştı. Komutan Provana, bu paralel duvarın yeni geçit/giriş kapısının güneye bakan en üst yerine Papalık ve GM Pierre d'Aubusson armasının bulunduğu mermer rölyef ile bunun sağ ve solunda kendisine ait çift armalı mermer rölyeflerin bulunduğu bir keson Kuzey Hendeği’ne bakan yüzeyine ise çok daha büyük ölçekte mermer yontulu, Kardinal motifli GM Pierre d'Aubusson ve Papalık rölyefi ile en altta kendi rölyef armasının bulunduğu mermer keson yerleştirmişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında işgal güçleriyle beraber Bodrum’da bulunan İtalyan arkeolog A. Maiuri(1919) ve G. Gerola’nın(1916) tespitlerine göre  Tomaso de Provana’nın ikinci kapı olarak bilinen savunma sistemi yapısından başka kalenin muhtelif yerlerinde de emeği geçmişti. Şapel de bunlardan biriydi.(1*age)  

 

Şapel’in yeniden inşası

 

Bilindiği gibi Şövalyeler 1403-6 gibi başladıkları kale inşaatının ilk koruma dörtgenlerinden birini tamamladıklarında içine küçük de olsa bir ibadet yeri yapmayı ihmal etmemişti. Şapel, Mimar Teğmen Schlegelholtz’un ilk yapılarındandı. Ancak Kale zamanla genişleyip karmaşık bir yapı haline gelince ve içindeki personel sayısı artınca Şapel’in de büyütülmesi, hatta ikincisinin yapılması zaruri hale gelmişti. Dolayısıyla 1450’lerden itibaren muhtemelen Kale’de iki şapel vardı. Franklar(İspanyol, Katalan, İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman vd) Katolik St Mary(Meryem) Kilisesi’ni, Yunanlılar(Eleni-Grek) Ortodoks St George Kilisesi'ni kullanıyordu(*2). 13 Haziran 1492 tarihli bir şövalye belgesine göre Katolik Kilisesi’nin büyütülmesi gündeme alınmış, yüksek maliyet nedeniyle inşaat ertelenmiş, en nihayetinde Komutan Saint-Simon’un son aylarında yıkım-yeniden yapım işleri başlamış, Komutan Tommaso de Provana ise geri kalanı tamamlamıştı.(1*age)

 

 

Bodrum Kalesi ilk olarak 1856-7’de C.T. Newton-R.P.Pullan, 1916-19’da A. Maiuri-G. Gerola, 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren Danimarkalı arkeologlar, 21’nci yüzyılda ise A. Luttrell, B. Vaivre, S.Phillips gibi değerli akademisyenler tarafından detaylı incelenip kaleme alınmıştır. Kültür varlıklarını kaçıranlar hariç saygıyla anılması gereken bu akademisyenlerin St Mary(Meryem) Şapeli hakkındaki  tanım ve tarifi yaklaşık olarak şöyledir: “Dikdörtgen planlı, tek nefli, beşik tonozlu, “cul-de-four” apsisli bir şapeldir. Erişim üç kapıdan sağlanabilir. Ortada bir adet düz, yanda bir adet çapraz lentosu ile iki tarafa erişim sağlar. Batıda dört bölmeli tek beşik duvarı, yanlarda iki yarım daire ve bunların ortasında bir sivri kemerli ve üstte yonca kemerli bir pencere ile hepsi birden aydınlatma sağlar”(1*age).

 

 İtalyan Arkeolog A. Maiuri, 1919’da yaptığı incelemeler sırasında Şapel’in batı duvarına Türklerin açtığı bir kuyu bulmuş, kısa bir kazı sonrasında kapak olarak kullanılan uzun bir dikdörtgen mermer blok ortaya çıkarmış, çok geçmeden bu oymalı kapağın Şapel’in ön cephesinde dekorasyon olarak kullanıldığını sanmıştı. Oysa Maiuri’nin tesadüfen ortaya çıkardığı bu rölyefli plaka, 1856-7’deki C.T. Newton ekibinden Corporal Spackman’nın çizimini yaptığı arma grubundan biri olduğu anlaşılmıştı. Kapak aslında 1496’nın Kale Komutanı Regnaud de Saint-Simon ile 1498'in Komutanı  Thommas Provana ve Papalık ile Kardinal GM D’Aubusson  armalarının rölyefinden oluşan bir mermer plakaydı. Bu plaka Şapel’in yapılış tarihi ile emeği geçenleri, katkısı olanları ifade ediyordu(*3)

 

 

Siyasi durum-Korsanlar(corsairs)-Deniz haydutları(pirates): 1496 - 1498

 

Cem Sultan’ın naaşı konusunda Fransa Karalı ile Papalığın tutumu  Saray ve Payitahtta gerilimlere, Divan-ı Hümayun’da bölünmelere yolaçmıştı. Elçi Alvise Sagudino’nun 1496’nın sonlarında İstanbul dönüşü Venedik Senatosu’nda sunduğu raporda  vezirler arasındaki iktidar mücadelelerini, yönetimin istikrarsızlaşmasını, barışcıl Davud Paşa siyasetinin gözden düşüşünü, savaş yanlısı İskender Paşa’nın onu deviremediğini, ancak tam olarak bilinmeyen başka sebep ve entrikalar sonucunda azledildiğini aktarmış, onun yerine Hersekzade Ahmed Paşa atanmışsa da ilerleyen tarihlerde savaş yanlısı İskender Paşa’ya sadrazam olacağı gözüyle bakıldığını eklemişti. Böylesi bir gelişme ise Akdeniz-Ege’de ticaret ve nakliyeciliğin olumsuz etkileneceği, korsanlık ve deniz haydutluk faaliyetlerinin artacağı anlamına geliyordu.(*4)

 

 

Kara Hasan, Oruç Reis(Erichi), Kaplancı(Caplici) gibi dönemin ünlü korsanları adeta Akdeniz-Ege’nin korkulu rüyası olmuştu.. Onların bu faaliyetlerinden dolayı sadece Venedik, Ceneviz ya da Sancuvanlar(St Juan-John Şövalyeleri) değil Osmanlı devlet-i aliyyesi de muzdaripti. Payitahttan Anadolu Beylerbeyi’ne deniz haydutluğu ile mücadele için sık sık emirler gönderiliyor, sancak filolarıyla da takipler yapılıyordu. Nitekim bu takiplerin birinde yukarda adı geçen ünlü reisler Balad iskelesinde baskın yiyip  Finike'ye kaçmış, iki gemisini kaybeden Kaplancı ve Oruç Negroponte'ye(Agrıbos) sığınmak zorunda kalmıştı. Haziran 1496'da korsan toplamada bazı başarılar elde edilmişti. Sanudo Günlükleri’ne göre yakalananlar arasında Karahasan, Oruç ve Kaplancı da bulunuyordu. Ancak ilginçtir ertesi yılın Kasım ayında Kaplancı’nın iki gemisi Rodos'ta görülmüş, yine aynı şekilde Kara Hasan da  Ekim ayında ortaya çıkmış, hatta Venedik gemilerini avlamaya başlamıştı. Dönemin en acımasız, en güçlü korsanlarından biri olan Kara Hasan, kendisinden de meşhur olan Kara Durmuş kardeşidir, bu ikisi de ayrı ayrı kendi filolarıyla hem Sancuvan, Ceneviz, Venedik gemilerine saldırıyor, deniz haydutluğu yapmaktan geri durmuyor hem iflah olmamış gibi Türk gemiciliğine zarar vermeye devam ediyordu...(*4age) 

 

 

Diğer taraftan, Avrupalı seyyahlardan Bernhard von Breidenbach’ın 1486’da,   Arnold von Harff’ın 1496’da, Hans Schürpf’ün 1497’de yaptığı Levant gezisinde tuttuğu notlar da döneme dair fikir verici olup bu Avrupalı seyyahların notlarını derleyip yorumlayan ve  Akdeniz-Ege’deki korsanlık-deniz haydutluğu faaliyetlerine ilişkin farklı yaklaşımlarda bulunana Bart Holterman’ın kaleme aldığı akademik makalesi şöyledir: Birçok seyahat raporu, yolda Türklerle ilgili sorunlardan bahsediyor. Luzern vatandaşı Hans Schürpf, 1497'de kadırgasının Türkler tarafından nasıl ele geçirildiğini, yelkenlerin nasıl parçalandığını, yolculara kötü davranıldığını ve bir süre gözaltında tutulduğunu yazmıştır. Ancak bunun nedeni düşmanlıktan değil, Osmanlı sularında gemisini teşhis edemeyen kaptanın hatasından kaynaklanmıştı.

 

 

Daha sonra durumu denetlemek için gönderilen gemiye direndi. Para cezasını ödedikten sonra tekrar serbest bırakıldılar....Benzer bir yanlış anlama...hacıların maruz kaldığı tehditlerin birçoğunun Osmanlı hükümdarlarının düpedüz düşmanlığından çok karşılıklı gerilimlerle ilgili olduğundan şüphelenilebilir...Avrupa devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki mücadele ve yüzyıllardır süregelen Hıristiyan Haçlı Seferi söylemi...gergin bir atmosfere yol açmıştı. Her iki taraf da diğerine güvenmedi...Müslümanlar, hacıları casusluk ve Haçlı Seferleri planlama ihtimallerinden şüpheleniyorlardı. Burgundy'li Philip'in gönderdiği istihbarat misyonlarının kanıtladığı gibi, bu sadece bir paranoya değildi..Hacılar, seyahatleri sırasında yerel halk ve hükümet yetkilileri tarafından düzenli olarak alaylara, taş atmalara ve gasplara katlanmak zorunda kalmıştı...bazen, seyahat raporlarında son derece güvenilir tasvirlere yer veriliyor. Bernhard von Breydenbach'ın seyahat raporundaki Erhard Reuwich'in gravürlerinde durum böyledir...”(*5)

 

 

Öte yandan Yunan tarihçi Dr.Costas Tsiamis’in akademik makalesine göre “korsanlık” elbette sadece bazı Türklerin işi değildi, Şövalyeler de bu sektörün çok daha baskın bir öznesiydi. Modon‟dan yollanan 28 Eylül 1497 tarihli birkaç mektup, Osmanlılara ait buğday dolu 8 yük gemisi Rodoslulara ait bir barça ile iki kalyonun saldırısına uğradığını bildirmişti. Rodos, korsan malları pazarının en büyük merkezlerinden biriydi. Bodrum Kalesi şövalyeleri ile paralı askerlerlerin çoğunun deniz piyadesi olduğu gerçeğinden hareketle  korsanlık da yaptıklarını geçmişlerinden dolayı bilmekteyiz.  Dr.Tsiamis’in, 1498’in Ekim ayında Rodos’ta başlayan ve 2 yıl sürmüş olan veba salgını üstüne Rodoslu Emmanuel Georgillas Limenitis’in yazdığı bir şiir hakkında yaptığı analiz, gerçeğin öteki yüzünü göstermesi bakımından çok önemlidir. Şiir, adeta döneme dair tarihsel bir kanıt gibidir. Görgü tanığı Limenitis,  bu şiiriyle ahalinin çoğunu bilhassa çocukları kırıp geçiren Karabela(veba salgını) illetinin sebebini Rodos dünyasındaki fahişeliğin, içki-kumarın, yaşlıların küçük kızlarla evlenmesinin, ani zenginleşmelerin, kibirli davranışların, israfın, Hıristiyanlara yönelik saldırıların vb Tanrı'yı ​​kızdırmasına bağlamıştı. Dr.Tsiamis ise onun Rodos'un ahlaki çöküntüsüne ilişkin suçlamalarının diğer bazı tarihi kaynak ve olaylarca da doğrulandığını yüzlerce yıl sonra tespit etmiş olup bu tespitleri şöyledir.

 

 

“ Şövalyeler Rodos’a yerleştikten sonra korsanlık geleneğini sürdürerek Osmanlılara saldırmaya başlamıştı. 1437 yılında, bugün Bodrum'un bulunduğu bölgede, Türkiye kıyılarında Aziz Petrus Kalesi'nin inşası tamamlanmış ve Şövalyeler buradan iç kesimlere doğru akınlar düzenlemişti. Avrupa'nın dört bir yanından çok sayıda servet avcısı ve paralı asker gelip Şövalyelere katılmış ve korsanlık yapmaya başlamıştı. Öyle ki (...) kısa süre sonra başta Venedik olmak üzere Hıristiyan gemilerini dahi ele geçirir olmuşlardı.(..)Venedik arşivlerinde ticareti felç eden İtalya, Fransa ve İspanya'dan en az on korsanın adı bulunmaktadır.(..) Rodos'taki Venedik Büyükelçisi Paolo Morosini, 1453'te GM Jean de Lastic'e Rodos’un bir korsan sığınağı olmasına ve Venediklilere ait Girit'in yağmalamasına müsamaha gösterilmeyeceğini belirtmişti.

 

Rodos, hem baskınlardan elde edilen ganimetlerin satıldığı   yer hem köle ve kadın ticaretinin yapıldığı yer olmuştu.(...) Çok ilginçtir, 1495'ten beri GM Pierre d'Aubusson, hazırlanmakta olduğu Hıristiyanların kutsal savaşı dolayısıyla donanmaya katılmak üzere Avrupa’daki her milletin gemi göndermesi için Sicilya'ya bir temsilci yollamıştı. Ama bu çağrı özünde sadece Osmanlılara karşı savaştan ziyade aynı zamanda Akdeniz'de korsanlık yapmaya da bir davetti.(...)  1498’de salgın patlak verdiğinde Şövalye  kadırgaları, Ege Denizi'nde seyreden hemen her Türk gemisini durduruyor, hacı ya da tüccar tüm konvoyları ele geçiriyordu. Kadırgalar ganimetlerle dolu halde Rodos'a dönüyor, yükü boşaltır boşaltmaz yeniden denize açılıyorlardı. O yıl(1498) boyunca, kıyı şeridi saldırılarla harap olan Küçük Asya'da da karebela(veba) salgınları kaydedilmişti....”(*6)

 

 

 

Deniz haydutlarının önce korsana, sonra donanma gücüne dönüştürülmesi:

 

Sultan Bayezid II, çok güçlü bir donanmaya sahip olmadığının farkındaydı. Bu yüzden Oruç, Kara Hasan, Kara Durmuş, Kaplancı gibi gözüpek denizcileri ortadan kaldırmaktansa devlet-i aliye katmak istiyordu. Nitekim 6 kalyatası olan Oruç(Erichi) Reis’in sığınağı Milet-Balad olup 1497 yılında daha çok Seferihisar-Eğriboz civarında padişaha da hizmet etmeye başlamıştı. Venedik Elçisi Andrea Gritti’nin 5 Mart 1498’de senatoya gönderdiği rapor da bu gerçeği doğrular nitelikteydi. Rapora göre, ünlü denizci Kara Hasan’ın Osmanlı filosuna katılması, korsanları imparatorluk askerine dönüştürme politikasının bir parçasıydı.

 

 

Kara Hasan yakayı ele vermiş olsa da 5 Mayıs 1498'de kendi isteğiyle Gelibolu Tersanesi’nde devlet-i aliye katılmıştı. Kardeşi Kara Durmuş'a Seferihisar'a gitme talimatı verdikten sonra kendisinden mesaj beklemesini söylemiş ve Gelibolu Sancak Beyi’nin refakatıyla İstanbul Boğazı'ndan geçerek Bab-ıali'ye varılmış, öyle anlaşılıyor ki vezirlerle bir görüşme yapıldıktan sonra Kara Hasan serbest bırakılmış, anlaşma gereği günde 20 aspri(akçe?) maaşa bağlanmıştı. Kara Durmuş ise 7 fuste gemisiyle Lepanto(İnebahtı) sularında yaptığı korsanlıkla 2 kargo gemisi dolusu şarap zaptetmişti. Öte yandan 1497 yılının Ocak ayında Modon’dan yollanan bir mektup, Kemal Reis’in donanmaya ait 2 gemiyle İstanbul’daki boğazdan çıktığını, Eğriboz kıyısında seyreden çok sayıda Venedik gemisini ele geçirdiğini ve bu gemilerdeki adamları boğdurduğunu bildirmiştir. Bir başka mektup da İstanbul’daki Venedikli kâtip Alvise Sagundino’ta ait olup Kemal Reis-Enrichi(Oruç) ikilisine değinmiştir.   5 Haziran (1497) tarihli bu mektuba göre Kemal ve Oruç Reislere Osmanlı ülkesinin iaşesi için gerekli olan kızıl buğdayın güvenli biçimde İstanbul’a ulaştırılması, gemilerin korsanlardan korunması görevi verilmişti. Kemal Reis, 1498’in Mayıs sonunda Mekke'ye gitmek için İstanbul’dan Mısır’a yelken açan bir grup Türk hacıya eşlik ederken Memlük Sultanı Gavri, ondan İtalyan veya Rodos gemilerine zarar vermemesi için yalvarıp yakarmıştı(*4age).

 

Ege'de Türk, Rodoslu, Venedikli, Cenevizli ve Portekizli korsanların üzerindeki tüm kısıtlamalar fiilen kaldırılmış gibiydi. Bu durum her geçen gün ticareti ve nakliyeciliği tehlikeli hale getiriyor, tedarik zincirini etkiliyordu.

 

 

Osmanlı Donanması’nda hazırlıklar

 

Osmanlı deniz faaliyetleri büyük bir hızla ilerlemiş, Adriyatik'teki Valona ve Butrinto limanları kapatılmıştı. Zift, branda, kumaş ve kadırgalarda kürek çekecek adam toplamak için imparatorluğun her yerine ulaklar gönderilmişti. Eylül 1498'de Valona(Vlore) sancakbeyi Mustafa, filo toplayıp Puglia’ya(Apulia) çıkarma yapmak için İstanbul'dan izin bekliyordu. Yeni imal edilmiş gemilere kaptanlık etmeleri için kötü şöhretli korsan denizciler görevlendirilmişti. Bu hareketlilik, Babıali'nin Otranto’ya yeni bir sefer yapacağı söylentilerine yolaçmış, Venedikliler korkmaya başlamıştı. Diğer taraftan Rodos Şövalyeleri zaten epeydir hazırlık içindeydi. Geçmişte Türklerle yapılmış bir ateşkes olsa da bu durum pratikte sürekli ihlal ediliyordu. Ekim 1498'de yeni bir sulh andlaşması yapmak için Sultan Bayezid'e elçi göndermişlerse de görüşme talepleri kabul edilmemişti. Bunun üzerine Grand Master Pierre D’Aubusson, Fransa ve Venedik'ten Rodos’a top, cephane vb göndermesini istemişti. Tüm bu gelişmeler ise Rodos Şövalyeleri ile Venediklileri birbine yaklaştırmıştı  Andrea Gritti, Osmanlı'nın genel durumu ile ilgili şifreli mektuplar yazıp Venedik hükümetine sürekli bilgi göndermişti. Sadrazam Hersekli Ahmet Paşa ile kurduğu yakın dostluk sayesinde Saray'da yaşanan gelişmelerden sürekli haberdar oluyordu.(*7)

 

1498 yılı, Şövalyelerin Sıravolos Yarımadası(Bodrum) başta Menteşe Sancağı kıyı şeritlerindeki  yerleşim birimlerine yönelik korsanlık faaliyetlerinin arttığı ve muhtemelen veba salgının Anadolu topraklarında da yayıldığı kötü bir yıl olmuştu. 

 

devam edecek...

mehmet cilsal-tarih araştırmacısı

KAYNAKLAR

1*-“Une campagne de travaux méconnue au château Saint-Pierre au XVe siècle” by Monsieur Jean-Bernard de Vaivre

- Archieve of The Order of The Malta 78, f. 48r.

2*-“Rhodes in the Final Hospitaller Years, 1502 – 1521: Latin and Greek interaction in the Aegean and Eastern Mediterranean”  by Dr.Simon David Phillips

-Archieve of The Order of The Malta  Kod 540

3*-“Catelli Dei Cavalieri Di Rodi a Cos e a Bodrum” by Amadeu Maiuri

-“A History Of Discoveries At Halicarnassus, Cnidus & Branchidæ.” by C.T. Newton, M.A. Keeper Of The Greek And Roman Antiquities, British Museum. Assisted  by R.P. Pullan, F.R.I.B.A. Vol. I. - Plates. Sir Charles Thomas Newton

4*-“Turkish Propography in The Diarii of Marino Sanuto 1496-1517” by Peter Mario Luciano Sebastian

-“Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar” by Nicolas Vatin

5*-“Pilgrimages in Images: Early Sixteenth-Century Views of the Holy Land with Pilgrims' Portraits as Part of the Commemoration of the Jerusalem Pilgrimage in Germany” by Bart Holterman

6*-“The Knights Hospitaller of Rhodes and the Black Death of 1498: a poetic description of the plague” by Costas Tsiamis, Georgia Vrioni, Effie Poulakou-Rebelakou, Vassiliki Gennimata, Athanassios Tsakris

-“Histoire des Chevaliers Hospitaliers de S. Jean de Jerusalem, Appellés dépuis les Chevaliers de Rhodes et aujourd’hui les Chevaliers de Malte. Vol. 3, Paris” by  Rene Aubert de Vertot

-VENEDİK KAYNAKLARINA GÖRE II. BAYEZID VE I. SELİM DÖNEMLERİNDE OSMANLI DENİZCİLİĞİ VE KORSANLIK by Volkan Dökmeci

7*-“The Fourteenth and Fifteenth Centurıes”  by Harry W. Hazard

 

Bodrum Şövalyeleri korsanlık yapıyor muydu Kale’de kaç şapel vardı ?

 

Chateau Saint Pierre(Bodrum Kalesi) Komutanı Regnaud de Saint-Simon’un görev süresi 1496’nın Ocak ayında bitmiş,  yerine aynı ay içinde İtalyan Rahip-Şövalye Tommaso de Provana(1496-1498)  atanmıştı.(*1)

 

 

Komutan Provana, göreve başlar başlamaz Komutan Saint-Simon’un Kuzey Hendeği’nin doğusunda başlattığı duvar inşaatını tamamlamış, ardından bu kez Kuzey Hendeği’nin batı kesiminde planlanan bir projeyi ele almış,  Liman Kulesi’ni doğu istikametinde Schlegelholtz Kulesi’ne bağlayan duvarın hemen kuzeyinde ona paralel ikinci bir perde duvarı örmeye başlamıştı. Bu ikinci duvar, geçitlerin sıkı denetlenmesi, kaleye muhtemel bir düşman girişinin zorlaştırılması ve giriş kapısının hendeğe yaklaştırılması maksadıyla yapılmıştı. Böylece GM Pierre d'Aubusson'un mermer yontulu arma rölyefinin bulunduğu önceki kuzey kapısı iptal edilmişti. Tüm bu işler ise 1497'de tamamlanmıştı. Komutan Provana, bu paralel duvarın yeni geçit/giriş kapısının güneye bakan en üst yerine Papalık ve GM Pierre d'Aubusson armasının bulunduğu mermer rölyef ile bunun sağ ve solunda kendisine ait çift armalı mermer rölyeflerin bulunduğu bir keson Kuzey Hendeği’ne bakan yüzeyine ise çok daha büyük ölçekte mermer yontulu, Kardinal motifli GM Pierre d'Aubusson ve Papalık rölyefi ile en altta kendi rölyef armasının bulunduğu mermer keson yerleştirmişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında işgal güçleriyle beraber Bodrum’da bulunan İtalyan arkeolog A. Maiuri(1919) ve G. Gerola’nın(1916) tespitlerine göre  Tomaso de Provana’nın ikinci kapı olarak bilinen savunma sistemi yapısından başka kalenin muhtelif yerlerinde de emeği geçmişti. Şapel de bunlardan biriydi.(1*age)  

 

Şapel’in yeniden inşası

 

Bilindiği gibi Şövalyeler 1403-6 gibi başladıkları kale inşaatının ilk koruma dörtgenlerinden birini tamamladıklarında içine küçük de olsa bir ibadet yeri yapmayı ihmal etmemişti. Şapel, Mimar Teğmen Schlegelholtz’un ilk yapılarındandı. Ancak Kale zamanla genişleyip karmaşık bir yapı haline gelince ve içindeki personel sayısı artınca Şapel’in de büyütülmesi, hatta ikincisinin yapılması zaruri hale gelmişti. Dolayısıyla 1450’lerden itibaren muhtemelen Kale’de iki şapel vardı. Franklar(İspanyol, Katalan, İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman vd) Katolik St Mary(Meryem) Kilisesi’ni, Yunanlılar(Eleni-Grek) Ortodoks St George Kilisesi'ni kullanıyordu(*2). 13 Haziran 1492 tarihli bir şövalye belgesine göre Katolik Kilisesi’nin büyütülmesi gündeme alınmış, yüksek maliyet nedeniyle inşaat ertelenmiş, en nihayetinde Komutan Saint-Simon’un son aylarında yıkım-yeniden yapım işleri başlamış, Komutan Tommaso de Provana ise geri kalanı tamamlamıştı.(1*age)

 

 

Bodrum Kalesi ilk olarak 1856-7’de C.T. Newton-R.P.Pullan, 1916-19’da A. Maiuri-G. Gerola, 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren Danimarkalı arkeologlar, 21’nci yüzyılda ise A. Luttrell, B. Vaivre, S.Phillips gibi değerli akademisyenler tarafından detaylı incelenip kaleme alınmıştır. Kültür varlıklarını kaçıranlar hariç saygıyla anılması gereken bu akademisyenlerin St Mary(Meryem) Şapeli hakkındaki  tanım ve tarifi yaklaşık olarak şöyledir: “Dikdörtgen planlı, tek nefli, beşik tonozlu, “cul-de-four” apsisli bir şapeldir. Erişim üç kapıdan sağlanabilir. Ortada bir adet düz, yanda bir adet çapraz lentosu ile iki tarafa erişim sağlar. Batıda dört bölmeli tek beşik duvarı, yanlarda iki yarım daire ve bunların ortasında bir sivri kemerli ve üstte yonca kemerli bir pencere ile hepsi birden aydınlatma sağlar”(1*age).

 

 İtalyan Arkeolog A. Maiuri, 1919’da yaptığı incelemeler sırasında Şapel’in batı duvarına Türklerin açtığı bir kuyu bulmuş, kısa bir kazı sonrasında kapak olarak kullanılan uzun bir dikdörtgen mermer blok ortaya çıkarmış, çok geçmeden bu oymalı kapağın Şapel’in ön cephesinde dekorasyon olarak kullanıldığını sanmıştı. Oysa Maiuri’nin tesadüfen ortaya çıkardığı bu rölyefli plaka, 1856-7’deki C.T. Newton ekibinden Corporal Spackman’nın çizimini yaptığı arma grubundan biri olduğu anlaşılmıştı. Kapak aslında 1496’nın Kale Komutanı Regnaud de Saint-Simon ile 1498'in Komutanı  Thommas Provana ve Papalık ile Kardinal GM D’Aubusson  armalarının rölyefinden oluşan bir mermer plakaydı. Bu plaka Şapel’in yapılış tarihi ile emeği geçenleri, katkısı olanları ifade ediyordu(*3)

 

 

Siyasi durum-Korsanlar(corsairs)-Deniz haydutları(pirates): 1496 - 1498

 

Cem Sultan’ın naaşı konusunda Fransa Karalı ile Papalığın tutumu  Saray ve Payitahtta gerilimlere, Divan-ı Hümayun’da bölünmelere yolaçmıştı. Elçi Alvise Sagudino’nun 1496’nın sonlarında İstanbul dönüşü Venedik Senatosu’nda sunduğu raporda  vezirler arasındaki iktidar mücadelelerini, yönetimin istikrarsızlaşmasını, barışcıl Davud Paşa siyasetinin gözden düşüşünü, savaş yanlısı İskender Paşa’nın onu deviremediğini, ancak tam olarak bilinmeyen başka sebep ve entrikalar sonucunda azledildiğini aktarmış, onun yerine Hersekzade Ahmed Paşa atanmışsa da ilerleyen tarihlerde savaş yanlısı İskender Paşa’ya sadrazam olacağı gözüyle bakıldığını eklemişti. Böylesi bir gelişme ise Akdeniz-Ege’de ticaret ve nakliyeciliğin olumsuz etkileneceği, korsanlık ve deniz haydutluk faaliyetlerinin artacağı anlamına geliyordu.(*4)

 

 

Kara Hasan, Oruç Reis(Erichi), Kaplancı(Caplici) gibi dönemin ünlü korsanları adeta Akdeniz-Ege’nin korkulu rüyası olmuştu.. Onların bu faaliyetlerinden dolayı sadece Venedik, Ceneviz ya da Sancuvanlar(St Juan-John Şövalyeleri) değil Osmanlı devlet-i aliyyesi de muzdaripti. Payitahttan Anadolu Beylerbeyi’ne deniz haydutluğu ile mücadele için sık sık emirler gönderiliyor, sancak filolarıyla da takipler yapılıyordu. Nitekim bu takiplerin birinde yukarda adı geçen ünlü reisler Balad iskelesinde baskın yiyip  Finike'ye kaçmış, iki gemisini kaybeden Kaplancı ve Oruç Negroponte'ye(Agrıbos) sığınmak zorunda kalmıştı. Haziran 1496'da korsan toplamada bazı başarılar elde edilmişti. Sanudo Günlükleri’ne göre yakalananlar arasında Karahasan, Oruç ve Kaplancı da bulunuyordu. Ancak ilginçtir ertesi yılın Kasım ayında Kaplancı’nın iki gemisi Rodos'ta görülmüş, yine aynı şekilde Kara Hasan da  Ekim ayında ortaya çıkmış, hatta Venedik gemilerini avlamaya başlamıştı. Dönemin en acımasız, en güçlü korsanlarından biri olan Kara Hasan, kendisinden de meşhur olan Kara Durmuş kardeşidir, bu ikisi de ayrı ayrı kendi filolarıyla hem Sancuvan, Ceneviz, Venedik gemilerine saldırıyor, deniz haydutluğu yapmaktan geri durmuyor hem iflah olmamış gibi Türk gemiciliğine zarar vermeye devam ediyordu...(*4age) 

 

 

Diğer taraftan, Avrupalı seyyahlardan Bernhard von Breidenbach’ın 1486’da,   Arnold von Harff’ın 1496’da, Hans Schürpf’ün 1497’de yaptığı Levant gezisinde tuttuğu notlar da döneme dair fikir verici olup bu Avrupalı seyyahların notlarını derleyip yorumlayan ve  Akdeniz-Ege’deki korsanlık-deniz haydutluğu faaliyetlerine ilişkin farklı yaklaşımlarda bulunana Bart Holterman’ın kaleme aldığı akademik makalesi şöyledir: Birçok seyahat raporu, yolda Türklerle ilgili sorunlardan bahsediyor. Luzern vatandaşı Hans Schürpf, 1497'de kadırgasının Türkler tarafından nasıl ele geçirildiğini, yelkenlerin nasıl parçalandığını, yolculara kötü davranıldığını ve bir süre gözaltında tutulduğunu yazmıştır. Ancak bunun nedeni düşmanlıktan değil, Osmanlı sularında gemisini teşhis edemeyen kaptanın hatasından kaynaklanmıştı.

 

 

Daha sonra durumu denetlemek için gönderilen gemiye direndi. Para cezasını ödedikten sonra tekrar serbest bırakıldılar....Benzer bir yanlış anlama...hacıların maruz kaldığı tehditlerin birçoğunun Osmanlı hükümdarlarının düpedüz düşmanlığından çok karşılıklı gerilimlerle ilgili olduğundan şüphelenilebilir...Avrupa devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki mücadele ve yüzyıllardır süregelen Hıristiyan Haçlı Seferi söylemi...gergin bir atmosfere yol açmıştı. Her iki taraf da diğerine güvenmedi...Müslümanlar, hacıları casusluk ve Haçlı Seferleri planlama ihtimallerinden şüpheleniyorlardı. Burgundy'li Philip'in gönderdiği istihbarat misyonlarının kanıtladığı gibi, bu sadece bir paranoya değildi..Hacılar, seyahatleri sırasında yerel halk ve hükümet yetkilileri tarafından düzenli olarak alaylara, taş atmalara ve gasplara katlanmak zorunda kalmıştı...bazen, seyahat raporlarında son derece güvenilir tasvirlere yer veriliyor. Bernhard von Breydenbach'ın seyahat raporundaki Erhard Reuwich'in gravürlerinde durum böyledir...”(*5)

 

 

Öte yandan Yunan tarihçi Dr.Costas Tsiamis’in akademik makalesine göre “korsanlık” elbette sadece bazı Türklerin işi değildi, Şövalyeler de bu sektörün çok daha baskın bir öznesiydi. Modon‟dan yollanan 28 Eylül 1497 tarihli birkaç mektup, Osmanlılara ait buğday dolu 8 yük gemisi Rodoslulara ait bir barça ile iki kalyonun saldırısına uğradığını bildirmişti. Rodos, korsan malları pazarının en büyük merkezlerinden biriydi. Bodrum Kalesi şövalyeleri ile paralı askerlerlerin çoğunun deniz piyadesi olduğu gerçeğinden hareketle  korsanlık da yaptıklarını geçmişlerinden dolayı bilmekteyiz.  Dr.Tsiamis’in, 1498’in Ekim ayında Rodos’ta başlayan ve 2 yıl sürmüş olan veba salgını üstüne Rodoslu Emmanuel Georgillas Limenitis’in yazdığı bir şiir hakkında yaptığı analiz, gerçeğin öteki yüzünü göstermesi bakımından çok önemlidir. Şiir, adeta döneme dair tarihsel bir kanıt gibidir. Görgü tanığı Limenitis,  bu şiiriyle ahalinin çoğunu bilhassa çocukları kırıp geçiren Karabela(veba salgını) illetinin sebebini Rodos dünyasındaki fahişeliğin, içki-kumarın, yaşlıların küçük kızlarla evlenmesinin, ani zenginleşmelerin, kibirli davranışların, israfın, Hıristiyanlara yönelik saldırıların vb Tanrı'yı ​​kızdırmasına bağlamıştı. Dr.Tsiamis ise onun Rodos'un ahlaki çöküntüsüne ilişkin suçlamalarının diğer bazı tarihi kaynak ve olaylarca da doğrulandığını yüzlerce yıl sonra tespit etmiş olup bu tespitleri şöyledir.

 

 

“ Şövalyeler Rodos’a yerleştikten sonra korsanlık geleneğini sürdürerek Osmanlılara saldırmaya başlamıştı. 1437 yılında, bugün Bodrum'un bulunduğu bölgede, Türkiye kıyılarında Aziz Petrus Kalesi'nin inşası tamamlanmış ve Şövalyeler buradan iç kesimlere doğru akınlar düzenlemişti. Avrupa'nın dört bir yanından çok sayıda servet avcısı ve paralı asker gelip Şövalyelere katılmış ve korsanlık yapmaya başlamıştı. Öyle ki (...) kısa süre sonra başta Venedik olmak üzere Hıristiyan gemilerini dahi ele geçirir olmuşlardı.(..)Venedik arşivlerinde ticareti felç eden İtalya, Fransa ve İspanya'dan en az on korsanın adı bulunmaktadır.(..) Rodos'taki Venedik Büyükelçisi Paolo Morosini, 1453'te GM Jean de Lastic'e Rodos’un bir korsan sığınağı olmasına ve Venediklilere ait Girit'in yağmalamasına müsamaha gösterilmeyeceğini belirtmişti.

 

Rodos, hem baskınlardan elde edilen ganimetlerin satıldığı   yer hem köle ve kadın ticaretinin yapıldığı yer olmuştu.(...) Çok ilginçtir, 1495'ten beri GM Pierre d'Aubusson, hazırlanmakta olduğu Hıristiyanların kutsal savaşı dolayısıyla donanmaya katılmak üzere Avrupa’daki her milletin gemi göndermesi için Sicilya'ya bir temsilci yollamıştı. Ama bu çağrı özünde sadece Osmanlılara karşı savaştan ziyade aynı zamanda Akdeniz'de korsanlık yapmaya da bir davetti.(...)  1498’de salgın patlak verdiğinde Şövalye  kadırgaları, Ege Denizi'nde seyreden hemen her Türk gemisini durduruyor, hacı ya da tüccar tüm konvoyları ele geçiriyordu. Kadırgalar ganimetlerle dolu halde Rodos'a dönüyor, yükü boşaltır boşaltmaz yeniden denize açılıyorlardı. O yıl(1498) boyunca, kıyı şeridi saldırılarla harap olan Küçük Asya'da da karebela(veba) salgınları kaydedilmişti....”(*6)

 

 

 

Deniz haydutlarının önce korsana, sonra donanma gücüne dönüştürülmesi:

 

Sultan Bayezid II, çok güçlü bir donanmaya sahip olmadığının farkındaydı. Bu yüzden Oruç, Kara Hasan, Kara Durmuş, Kaplancı gibi gözüpek denizcileri ortadan kaldırmaktansa devlet-i aliye katmak istiyordu. Nitekim 6 kalyatası olan Oruç(Erichi) Reis’in sığınağı Milet-Balad olup 1497 yılında daha çok Seferihisar-Eğriboz civarında padişaha da hizmet etmeye başlamıştı. Venedik Elçisi Andrea Gritti’nin 5 Mart 1498’de senatoya gönderdiği rapor da bu gerçeği doğrular nitelikteydi. Rapora göre, ünlü denizci Kara Hasan’ın Osmanlı filosuna katılması, korsanları imparatorluk askerine dönüştürme politikasının bir parçasıydı.

 

 

Kara Hasan yakayı ele vermiş olsa da 5 Mayıs 1498'de kendi isteğiyle Gelibolu Tersanesi’nde devlet-i aliye katılmıştı. Kardeşi Kara Durmuş'a Seferihisar'a gitme talimatı verdikten sonra kendisinden mesaj beklemesini söylemiş ve Gelibolu Sancak Beyi’nin refakatıyla İstanbul Boğazı'ndan geçerek Bab-ıali'ye varılmış, öyle anlaşılıyor ki vezirlerle bir görüşme yapıldıktan sonra Kara Hasan serbest bırakılmış, anlaşma gereği günde 20 aspri(akçe?) maaşa bağlanmıştı. Kara Durmuş ise 7 fuste gemisiyle Lepanto(İnebahtı) sularında yaptığı korsanlıkla 2 kargo gemisi dolusu şarap zaptetmişti. Öte yandan 1497 yılının Ocak ayında Modon’dan yollanan bir mektup, Kemal Reis’in donanmaya ait 2 gemiyle İstanbul’daki boğazdan çıktığını, Eğriboz kıyısında seyreden çok sayıda Venedik gemisini ele geçirdiğini ve bu gemilerdeki adamları boğdurduğunu bildirmiştir. Bir başka mektup da İstanbul’daki Venedikli kâtip Alvise Sagundino’ta ait olup Kemal Reis-Enrichi(Oruç) ikilisine değinmiştir.   5 Haziran (1497) tarihli bu mektuba göre Kemal ve Oruç Reislere Osmanlı ülkesinin iaşesi için gerekli olan kızıl buğdayın güvenli biçimde İstanbul’a ulaştırılması, gemilerin korsanlardan korunması görevi verilmişti. Kemal Reis, 1498’in Mayıs sonunda Mekke'ye gitmek için İstanbul’dan Mısır’a yelken açan bir grup Türk hacıya eşlik ederken Memlük Sultanı Gavri, ondan İtalyan veya Rodos gemilerine zarar vermemesi için yalvarıp yakarmıştı(*4age).

 

Ege'de Türk, Rodoslu, Venedikli, Cenevizli ve Portekizli korsanların üzerindeki tüm kısıtlamalar fiilen kaldırılmış gibiydi. Bu durum her geçen gün ticareti ve nakliyeciliği tehlikeli hale getiriyor, tedarik zincirini etkiliyordu.

 

 

Osmanlı Donanması’nda hazırlıklar

 

Osmanlı deniz faaliyetleri büyük bir hızla ilerlemiş, Adriyatik'teki Valona ve Butrinto limanları kapatılmıştı. Zift, branda, kumaş ve kadırgalarda kürek çekecek adam toplamak için imparatorluğun her yerine ulaklar gönderilmişti. Eylül 1498'de Valona(Vlore) sancakbeyi Mustafa, filo toplayıp Puglia’ya(Apulia) çıkarma yapmak için İstanbul'dan izin bekliyordu. Yeni imal edilmiş gemilere kaptanlık etmeleri için kötü şöhretli korsan denizciler görevlendirilmişti. Bu hareketlilik, Babıali'nin Otranto’ya yeni bir sefer yapacağı söylentilerine yolaçmış, Venedikliler korkmaya başlamıştı. Diğer taraftan Rodos Şövalyeleri zaten epeydir hazırlık içindeydi. Geçmişte Türklerle yapılmış bir ateşkes olsa da bu durum pratikte sürekli ihlal ediliyordu. Ekim 1498'de yeni bir sulh andlaşması yapmak için Sultan Bayezid'e elçi göndermişlerse de görüşme talepleri kabul edilmemişti. Bunun üzerine Grand Master Pierre D’Aubusson, Fransa ve Venedik'ten Rodos’a top, cephane vb göndermesini istemişti. Tüm bu gelişmeler ise Rodos Şövalyeleri ile Venediklileri birbine yaklaştırmıştı  Andrea Gritti, Osmanlı'nın genel durumu ile ilgili şifreli mektuplar yazıp Venedik hükümetine sürekli bilgi göndermişti. Sadrazam Hersekli Ahmet Paşa ile kurduğu yakın dostluk sayesinde Saray'da yaşanan gelişmelerden sürekli haberdar oluyordu.(*7)

 

1498 yılı, Şövalyelerin Sıravolos Yarımadası(Bodrum) başta Menteşe Sancağı kıyı şeritlerindeki  yerleşim birimlerine yönelik korsanlık faaliyetlerinin arttığı ve muhtemelen veba salgının Anadolu topraklarında da yayıldığı kötü bir yıl olmuştu. 

 

devam edecek...

mehmet cilsal-tarih araştırmacısı

KAYNAKLAR

1*-“Une campagne de travaux méconnue au château Saint-Pierre au XVe siècle” by Monsieur Jean-Bernard de Vaivre

- Archieve of The Order of The Malta 78, f. 48r.

2*-“Rhodes in the Final Hospitaller Years, 1502 – 1521: Latin and Greek interaction in the Aegean and Eastern Mediterranean”  by Dr.Simon David Phillips

-Archieve of The Order of The Malta  Kod 540

3*-“Catelli Dei Cavalieri Di Rodi a Cos e a Bodrum” by Amadeu Maiuri

-“A History Of Discoveries At Halicarnassus, Cnidus & Branchidæ.” by C.T. Newton, M.A. Keeper Of The Greek And Roman Antiquities, British Museum. Assisted  by R.P. Pullan, F.R.I.B.A. Vol. I. - Plates. Sir Charles Thomas Newton

4*-“Turkish Propography in The Diarii of Marino Sanuto 1496-1517” by Peter Mario Luciano Sebastian

-“Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar” by Nicolas Vatin

5*-“Pilgrimages in Images: Early Sixteenth-Century Views of the Holy Land with Pilgrims' Portraits as Part of the Commemoration of the Jerusalem Pilgrimage in Germany” by Bart Holterman

6*-“The Knights Hospitaller of Rhodes and the Black Death of 1498: a poetic description of the plague” by Costas Tsiamis, Georgia Vrioni, Effie Poulakou-Rebelakou, Vassiliki Gennimata, Athanassios Tsakris

-“Histoire des Chevaliers Hospitaliers de S. Jean de Jerusalem, Appellés dépuis les Chevaliers de Rhodes et aujourd’hui les Chevaliers de Malte. Vol. 3, Paris” by  Rene Aubert de Vertot

-VENEDİK KAYNAKLARINA GÖRE II. BAYEZID VE I. SELİM DÖNEMLERİNDE OSMANLI DENİZCİLİĞİ VE KORSANLIK by Volkan Dökmeci

7*-“The Fourteenth and Fifteenth Centurıes”  by Harry W. Hazard

 

Bu yazı 10171 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum