içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KIZILHİSARLI MUSTAFA PAŞA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÜZERİNDEN BODRUM TARİHİ-4

KIZILHİSARLI MUSTAFA PAŞA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÜZERİNDEN

BODRUM TARİHİ-4

“Kaptan Mustafa Bey, nasıl bir Kızılhisar’dan gelmişti?”

 

Kızılhisarlı Kaptan Mustafa Bey’in kesin doğum tarihini bilmiyoruz ama mevcut vakıf ve Osmanlı arşiv belgelerinden yola çıkarak 1715’lere kadar Eğriboz-Kızılhisar, sonra da Sıravolos/ Bodrum’da(merkez) yaşamış olduğunu biliyoruz.

 

 

 

 

Peki, Kaptan Mustafa Bey’in doğup büyüdüğü, denizcilik öğrendiği ve tahminen 40’lı yaşlarda terketiği bu ada şehri Eğriboz-Agrıbos/Kızılhisar-Karisto nasıl bir yerdi?

 

EĞRİBOZ-KIZILHİSAR...

 

Prof. İbrahim Alper Arısoy, aşağıda linki verilen detaylı çalışmasında Kızılhisar’ı şöyle tarif etmiştir: “Etrafı bir yay gibi dağlarla çevrili olan Kızılhisar, Eğriboz’a bağlı bir nahiyeydi; sırtını dağlara dayamış bir hisar, eteklerde mahalleler ve bir limandan oluşuyordu...Nasıl ki Eğriboz tüm Yunanistan’ın anahtarı idiyse; Eğriboz’un kilidi de Kızılhisar’dı. Açık havada Kızılhisar’ın dağlarından Sakız adası görülebildiğinden, Ege’nin kuzeyi ile güneyi arasındaki gemi hareketleri de bu bölge üzerinden kontrol edilebiliyordu. 

 

 

 

Kızılhisar’a İtalyanlar “Castello Rosso”, Grekler ise “Kokkinokastro” derdi. Erken dönem Osmanlı kaynaklarında ise “Karisto” adı kullanılmıştır. Buna göre, 15. yüzyıl sonlarında bir merkez ve buna bağlı sekiz köyden oluşan bir nahiyeye karşılık gelen bu yöre,“Vilâyet-i Karisto” olarak geçerken, bu nahiyenin merkezi de“Nefs-i Kızılhisar”olarak adlandırılmıştır. Yine bu dönemde yöre, “Vilâyet-i Karisto el meşhur be Kızılhisar” olarak da geçmektedir. Diğer yandan Kızılhisar Türkleri de burayı “Karistos” olarak adlandırmaya devam etmişler, dolayısıyla her iki isim de Osmanlı dönemi boyunca kullanılmaya devam etmiştir. Bu durumun en belirgin göstergesi “Karisti” sözcüğünün Seferihisar’da Kızılhisar kökenliler arasında kuşaklar boyunca lakap olarak yaşamasıdır...”

 

1668’de Eğriboz'a uğrayan ünlü seyyahımız Evliya Çelebi,Kızılhisar’ı şöyle tarif eder: “Fatih Mehmed Han'ın Koca Mahmud Paşa'sı fethidir. Ve Ağrıboz kazasıdır ki naibi hükmeder. Ve camiler, mescidler... Ve 1 medrese, 1 sıbyan mektebi, 1 hankah (tekke), 1 tüccar hanı, 1 hamam ve 20 adet dükkan vardır. Başka yapısı yok bir ada yerdir...”

 

Evliya Çelebi’ye göre Ada’da, 1668’de yaklaşık 15.000 kişi yaşamaktaydı.  Her ikisi de seyyah olan Fransız Jacob Spon ve İngiliz George Wheler’in aynı döneme dair verdiği bilgiler Evliya Çelebi ile aynıdır.

 

 

 

Ünlü Seyyah, Ada’nın askeri ve idari durumu hakkında da şu bilgileri verir: “Müftüsü vardır; nakibi, valisi, voyvodası, sipah kethüdayeri, yeniçeri serdarı, muhtesib ağası, bacdar ağası, haraç ağası, şehir kethüdası, mimar ağası, gümrük ağası, dizdar ağası, azeb ağası, hisar eri ağası, topçu ağası, cebeciler ağası, meremmatçı ağası ve 300 adet hisar eri vardır ki hepsi hazır askerdir....Kalesi deniz kıyısından 1,5 mil uzak karada bir yerli gök kaya başında olup karşısında limanı yoktur, ama yanında kıbleye doğru bir güzel ve hoş demir atacak limanı vardır. Kalesi göklere yükselmiş bir tepe üzerinde dörtgen şekilli şeddadi, taş yapı hoş bir kaledir. İçinde ancak 20 kadar evciktir. Bir camii var, başka dükkan, hamam ve handan bir eser yoktur. Ancak su sarnıçları, cebehane mahzenleri, tahıl ambarları, dizdarı ve 80 kadar hisar eri vardır...  Kaleden aşağıda deniz kıyısından açıkta bir sarp dere içinde mahalleler kargir yapılı baştan başa kiremit örtülü mamur evlerdir.” 

 

 

               

SERT RÜZGARLARI, DONSUZ AVRATLARI, RENKLİ CEMAATLARIYLA KIZILHİSAR

 

 

Sancaktaki dergah-ı ali görevlilerine kadar detay veren Evliya Çelebi’nin, Eğriboz tarifi de çok uzundur. Kalesini, surları, burçları, varoşları, meşhur köprüsünü, boğazı, değirmenleri, kiraz bahçelerini, hanları, dükkanları, çarşıyı, gayet mamur ve süslü nurlu camileri, kiliseleri, sinagogu, kubbeleri, hankah, dergah ve tekkeleri özellikleri ve sayısıyla belirtir. Mektep medreseleri, çeşmeleri, hayratları, su kuyularını, 5 saatlik yerden dağları tepeleri, çölleri Ferhad gibi aşıp su getiren her biri gökkuşağı gibi göklere baş çekmiş kat kat kemerleri  anlatır.  Kiremit örtülü, tonozlu, kemer kapılı, kefere yapısı şeddadi sağlam kat kat evleri,  baştan başa pak kaldırım döşeli sokakları tasvir eder. Bağ bahçeli, kargir yapılı, kat kat fevkalade kaptan ve mirimiran sarayları hıyaban koyahistan ve gül-i gülistanlı süslü saraylar olarak betimler. Rum şırasından yapılmış içi cevizli, bademli, lezzetli ve taze Eğriboz köfterisinden bahseder. 

 

 

Ünlü Seyyah’ın insana ve kültüre dair tasvirleri de etkileyicidir.  Halkın sağlıklı, al yanaklı olduğunu; Cezayir levendi tarzı çeşit çeşit çuka peşli, nefer yelekli ve göğüslüklü geçirme esvaplar giydiğini;  ihtiyarların fes üzere yarım sarık, sırtlarında beyaz ve kırmızı ihram ve Cezayir bornozu giydiğini; bellerinde pala bıçaklar, ipek muhattem kuşaklar, dimi dizlikler ve saya sıkma çakşırlar takındıklarını; taze yiğitlerinin, baldırı çıplak beyaz soflu mahbub dilberlerinin gayet çok olduğunu; ama kadınların asla taşrada dolaşmadığını yazar. Sert mi sert rüzgarları, ilginç giyim kuşamlarıyla Kızılhisar kadınlarını ise şöyle tarif eder: “Ve bu mahalleye öyle sağanaklı şiddetli rüzgar düşer ki adamı attan tepesi üzere yıkıp atı dahi yüzü üzere yıkar. Bazı zaman rüzgar tüm ekinleri kökünden çıkarır, nice bin yüksek ağaçları kökünden devirir, rüzgar her şeyi denize döker...  Bu şehrin tüm Rum avratları donsuz gezdiklerinden,  sert rüzgar, fistanlarını açıp avret yeri olan çirkin ferderi görünmesin için  ferace ve fistanlarının eteklerine birkaç okka kurşun parçaları dikip avret yerleri açılmayıp gezerler. Eğer bu sağanaklı rüzgar Allah saklasın gemilere rast gelse kaynatıp batırır. Ta bu derece şiddetli rüzgar olduğundan bazı tarihçiler bu kaleye Dar-ı Rıh-Kızılhisar derler.

 

 

Prof.İbrahim Alper ARISOY ve Prof. Dimitris MICHALOPOULOS’un çalışmaları da Evliya Çelebi tasvirlerini destekler niteliktedir. Bu çalışmaya göre, Mora ve havalisinde yaşayan Müslüman nüfus tek tip değildi.  Bölgeye göre değişen dominant İslam versiyonları vardı. Şeyhler, Halveti dervişler,  Bektaşi tekkeler, imamlar, camiler vb. etrafında toplanan çeşit çeşit Müslüman gruplar vardı. Osmanlı Balkanlarında 13’ncü yüzyılda efsane olan ve Aziz Hagios Nikolaos ile özdeşleştiği için Hırıstiyanlar tarafından  türbesi ziyaret edilen Sarı Saltık örneği 18’nci yüzyılda hala tekrar edilip yaşanmaktaydı. Bu kez, Sarı Saltık’la özdeşleşen  başka bir figürün, Sarı Sıddî Baba'nın mezarı Hristiyanlar tarafından  ziyaret ediliyordu. Bu değerli araştırma metni, Evliyâ Çelebi’nin gözlemlerine dayanarak  bölgedeki dini-gündelik hayat ilişkisini gayet iyi açıklamıştır: 

 

 

“Çelebi'nin yazdığı gibi bunu önlemek mümkün değildi. Benzer bir durum Patras'taki ‘Yovani Baba’ tapınağında yaşanıyordu. Mesih İsa'nın müritlerinden biri olan Vaftizci Aziz John (Hagios Ioannis Prodromos), yerel Müslümanlar tarafından ‘Yovani Baba’ olarak ziyaret edilip saygı görüyordu...İslam'ın yavaş yavaş yayılması nedeniyle dini uygulamalara bağlılığın bölgeden bölgeye farklılık gösterdiği sonucuna varılabilir. Dinsel kimliğin ve dini uygulamaların gözetilmesi açısından, özellikle kırsal bölgeler kentsel alanlardan farklıydı. Osmanlı-Türk kaynaklarında bu konuya doğrudan bir atıfta rastlamamış olsak da bazı yabancı gezginlerin ve yerel kaynakların hesapları, bazı bölgelerdeki Müslümanların gevşek dini kimlikle işaretlendiğine göre bu iddiayı doğrulamaktadır.”

 

 

 

Eğriboz’u etnik,  sosyo-kültürel açıdan tahlil eden araştırmalar oldukça heterojen bir toplum resmi çizmiştir. Ada’nın kadim yerel Grek halkı, Venedik asıllı Latinler, Türkmenler, Yahudi(çıfıt) reaya, başlarındaki ağadan başka kimseden talimat almayan, özerk bir hayat sürüp yakınlarında devlet mevlet görmek istemeyen  ve Osmanlı’ya her zaman sorun yaratmış ücra köyler; Eğriboz’a uyum gösterememiş, vergi ödemek istemeyen Ege, Anadolu, Mora göçmenleri; kendine has Müslüman Arnavudlar ve daha nicesi...Tüm bu insanlar Grekçe’nin(Eleni) temel olduğu, kendi etnik dillerini bu temel dile uyarladıkları aksanlı bir dil kullanıyor ve çarşı pazarda, sokakta bir biçimde konuşup anlaşabiliyor, iletişim kurabiliyordu... 

 

 

 

Bir sonraki bölümde, Kızılhisarlı Kaptan Mustafa Bey’in Bodrum’a gelişini hazırlayan süreci ele alacağız.

 

mehmet çilsal

(hukukçu-tarih araştırmacısı)

 

 KAYNAKÇA

 

 (1*) – ADALAR ARASINDA,BALKANLARIN KIYISINDA:KIZILHiSAR (KARiSTO)MÜSTAHKEM MEVKii VE KASABASI-Prof.Dr.İbrahim Alper Arısoy; “Istoria tis Nisou Euvoias, Proodeftikis Euvoias, Halkida” Konstantinos A. Gounaropoulos

http://www.karadenizrumeli.com/Icerik/Dosya/www.karadenizrumeli.com_162_RK7H56YH_mubadele_8.pdf   

 

(2*) - GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ: Gümülcine, Kavala, Selanik, Tırhala, Atina, Mora, Navarin, Girit Adası, Hanya, Kandiye, Elbasan, Ohri, Tekirdağı

8. Kitap 1. Cilt- Hazırlayan: Seyit Ali Kahraman/Yapı Kredi Yayınları

https://www.idefix.com/Kitap/Gunumuz-Turkcesiyle-Evliya-Celebi-Seyahatnamesiistanbul/Arastirma-Tarih/Tarih/Osmanli-Tarihi/urunno=0000000132467

 

(3*) - SOME REMARKS ON THE SOCIO-CULTURAL LIFE OF THE TURKS OF MOREA (17 th - 19thCENTURIES)-Mora Türklerinin Sosyo-Kültürel Hayatı Üzerine Bazı Görüşler: Prof.İbrahim Alper ARISOY –Prof. Dimitris MICHALOPOULOS

 http://doczz.biz.tr/doc/321259/this-pdf-file---ege-ve-balkan-ara%C5%9Ft%C4%B1rmalar%C4%B1-dergisi

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı 9168 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum