içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Şairler aşkı yazar

”Henüz vakit varken…” diye başlar şairler, aşkı yazarlar.

Şairler aşkı yazar
Haberi Sesli Dinle

Şairler aşkı yazar

 

Türlü vehimlerle olduk-olmadık giysiler biçsek de üzerlerine, aşktır yazdıkları…

 

Yazmak aşkıyla başlar insana, vatana, barışa, adalete, doğaya olan tutkularıyla sevgiliye, sevgiliye olan aşklarıyla özgürlüğe sevdalanırlar.

O aşk, o tutku olmasa hapishane koğuşunu sanat işliğine, konforlu yaşamını yolculuklar ve hasretlerle örgülenmiş bir maceraya çevirmek mümkün olur muydu?

Bazen kaçak binilmiş bir geminin güvertesinden son kez İstanbul’u seyrederken, bazen uzak bir ülkede, bir apartmanın ikinci katından avluya bakarken aşkla yazar şairler…

Hayatına hep annesi Celile hanım gibi güçlü kadınlar girdi. Ve bir sabah ilk annesi terk etti. Paris’e yerleşti.

Ayrılıklar çok dokundu Nazım’a… Ancak her ayrılık dünya dillerine armağan edeceği yeni mısralar demekti biraz da…

Yazmaya, insana ve insanlığa bu kadar tutkulu olmak, yüreğinde gürül gürül bir aşk ırmağının hiç cılızlaşmadan akmasıydı aynı zamanda.

Nüzhet hanım onu terk eden ikinci kadındı. Gençlik aşkıydı. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen Nazım’la evlenmiş, ardından sınırlar değiştirmişti. Bir sabah yorgun argın ülkesine döndü. Kısa zamanda da bir başka evlilik yaptı.

Türlü vehimlerle farklı kaftanlar biçsek de üzerlerine, şairler aşkı yazarlar. Yazmaya aşık, insana, barışa ve adalete tutkundurlar. Şahdamarlarında akan sevda ırmağı bir kadında, bir şiirde, bir tiyatro metninde hayata kavuşur… Aşkın halleridir hepsi de… Şurada ideolojik olayım, burada romantik olayım diye yürümez hayatın doğası. Papatyada kavga, kadında eşitlik, şiirde vatan aşkı, annenin resminde hasretliğin yangını, sesini duyamadığı çocuğunun aşkında hapishane yaşarlar. Öyle tükenirler ki şairler aşk içinde yaşamaktan, yeniden âşık olurlar aşk ile yazmak için.

Kardeşi Ali İbrahim de terk etmişti Nazım’ı… Yaşamdan ayrılmıştı henüz yaşına varmadan. Neyse ki Saniye kaldı. Kız kardeşi. Piraye’nin gelmesine vesile olmak için…

Saat 21.00’den 22.00’ye Piraye için yazdı şiirlerini…

“Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü:
bilerek, bilmeyerek
hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması…
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
namuslu, çalışkan, iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık…” 
26 Eylül 1945 diye tarih atmış. Bir ay geçmiş atom bombasıyla sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden. 

Kendisinden daha büyük bir anlama, yaşarken âşık olan insanlar gibi, hesaba kitaba vurmadan yazdı mısralarını. Mutluluğu daha azdı yazdığından. Kimi zaman kederler içinde, bir ülkeden bir ülkeye geçerek fakat çokça ülkesini özleyerek yazdı. Ne aşkın siyaseti olur ne de siyasetin aşkı… Hayat karşı bir duruşu vardır şairin o duruşun aşkıyla yazdı.

Münevver oldu adı. Galina oldu. Vera oldu. En son aşkına, kimsenin bilmediği bir zamanda son şiirini yazdığında -ki cebinde buldu Vera- 3 Haziran 1963, bu dünyadan vazgeçti. Adı değişti hayatına giren kadınların, aşkı hiç değişmedi. Hepsi aşkla koştular mezarına. Hasret içinde ayrıldı bu dünyadan. Vatanına, barışa, insanlığın mutluluğuna hasret.

“VERA’YA
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm”

Türlü vehimlerle bakmasak Nazım’a aşkla baksak… Neye aşıksak adını öyle koysak.

Aşk içinde uyu usta. Başımızı kaldırsak yıldızlardasın.

 

Tarih: 27-06-2020

FACEBOOK YORUM
Yorum