içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KIZILHİSARLI MUSTAFA PAŞA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÜZERİNDEN BODRUM TARİHİ-15

“Harabe Halikarnas’ta Kızılhisarlı Mustafa Bey’in gelişinden önce var olan mesken yapıları hangileriydi ?”

KIZILHİSARLI MUSTAFA PAŞA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÜZERİNDEN  BODRUM TARİHİ-15
Haberi Sesli Dinle

Harabe Halikarnas’ta Kızılhisarlı Kaptan Mustafa Bey’in gelişinden evvel Kale’den başka bir nevi mezra niteliğinde 1-2 yapıdan müteşekkil bazı meskenler bulunmaktaydı. 

 

 

Miri Fırkate Reisi Mustafa Bey’in Eğriboz-Kızılhisar’dan Bodrum-Karaova-Sıravolos Yarımadası’na geldiği 18.yüzyılın ilk çeyreğinde  Harabe-Ören Halikarnas’ta Kale ve onun hemen bitişiğinde birkaç küme yapıdan ibaret Türbekapısı nam Mevzii, az ötede Deveci Gerişi Karyesi,  onun da bitişiğinde “muafların” mukim olduğu birkaç yapı ile koyun kuzeybatısında ocaklı Türklere ait bir zaviye vardı. Rebiülevvel 1114(Teınmuz-Ağustos 1702) tarihli ulema sınıfından din görevlilerine ait bir  atama kaydında tüm bu yapıların toplamı Karaova'ya tabi Bodrum adında Karye” şeklinde ifade edilmişti.(1*)

 

Mezra benzeri yapıların varlık sebebi muhakkak ki limandı. Evliya Çelebi’den bilgilerin aktarıldığı yazı dizimizin önceki bölümlerinden hatırlanacağı üzere Kale içindekiler kuru incir, üzüm, şıra vb imal edip satmakta ve avarız vergisi ödemekteydi. Yani Kale Limanı, sadece askeri bir liman değil aynı zamanda  tüccar gemilerinin uğradığı ticari uğrak yeriydi. Gerek Yarımada gerekse Milas-Beçin köylülerinin bazıları ürünlerini satmak için buraya getirmekteydi. Liman, Harabe Halikarnas’ta az da olsa hareketlilik yaratıyordu.

 

A-”Türbekapısı nam Mevzii” ile “Hacı Ali ve Hüseyin Mescidi”

 

“Türbekapısı nam Mevzii”, bugünkü Trafo Belediye Kafeteryası ile Karakol arasında kalan araziydi ve burası türbesi olan bir mezarlıktı. Hemen dibinde de “Hacı Ali ve Hüseyin Mescidi” bulunuyordu. 1711 tarihli “Bodurum(kale+limanı) Avarız Mükellef Kaydı” başlıklı bir arşiv belgesine göre Kale’de bir dizdar, bir kethüda, 38 muhafız, bir miri liman işletmecisi, 2 gümrükçü olmak üzere 40-45 nefer yaşamaktaydı(2*). Belli ki bu mescid-türbe-mezarlık mevzii, 1522’den beri Kale’de vefat etmiş veya şehit düşmüş askerlere aitti ve namaz, ezan, tören, ayin vb hizmetlerini yürüten imam, müezzin, gömücü, hizmetçi gibi şahıslarla limana yük getirenlerin dinlendiği ve/ya barındığı küçük birkaç yapıyı da kapsıyordu.

 

 

B- Bodrum Kal’ası kurbunda Hacı Mustafa Mescidi ile “Muaflar Sakin Oldukları Deveci Gerişi nam Karyesi” ve bu yerin sınırındaki mukim yer

 

Kale’nin az ötesinde “Deveci Gerişi(sırtı) Karyesi” denilen mezra benzeri küçük bir yapı kümesi mevcuttu. Bu yapı kümesi muhtemelen bugünkü T.Reis İlkokulu ile yıkılan Aya Nikola Kilisesi arasındaki tümseğin kaleye bakan sırtında(gerişi) bulunuyordu. Burada yapı  limana yük getiren mekkareci ve deveciler konaklamaktaydı. Bu konaklama yapıları, “han” benzeri ahır, samanlık, aşhane, odalardan müteşekkil olsa gerekti.

 

 

Yine aynı arşiv belgesinde yeralan “Bodrum Kal’ası kurbunda muaflar sakin oldukların Deveci Gerişi nam Karye sınırı” cümlesinde geçen “muaflar” sözcüğünden yola çıkarak deveci reayasına ait yapı kümesinin sınırında başka bir mukim yer olduğunu, “Muaflar” kategorisindeki kişilerin buradaki yapı ya da çadırlarda ikamet ettiklerini, ibadet için de hemen bitişikteki Hacı Mustafa Mescidi’ni kullandıkları sonucuna varılabilir(1*age). “Muaflar”, Osmanlı Tarih literatüründe bir hizmeti yerine getirmek şartıyla vergiden muaf tutulan kimseler olarak tanımlanmıştır. Bunlara dönemin müsellemleri demek de yanlış olmaz. Harabe Halikarnas’ın “Deveci Gerişi Karyesi” sınırında ikamet eden Muaflar, büyük bir ihtimalle bir nevi yol ve/ya geçit-derbend güvenliği sağlayan kimselerdi. İmparatorluk genelinde değirmen, liman, iskele, kervansaray, menzil vb güzergahları erzak, kıymetli eşya, para vb taşıyan kafile ya da kervan güzergahları olması nedeniyle sık sık harami baskınlarına uğramaktaydı. Antik Halikarnas Kenti’ni merak edip Yarımada’ya uğrayan Avrupalı seyyahların notlarına göre Bodrum-Karaova-Milas yolu bozuk, çamurlu, kötü  bir yoldu(3*). Ani bir harami baskınından kurtulmak mümkün değildi. Yokuşbaşı ile Kale arasındaki yol da benzer şekildeydi ve güvenlik tedbiri gerektiren kötü bir yoldu. Deveci Gerişi Karyesi sınırında mukim “Muaflar”, muhtemelen sonu limana çıkan yol güzergahlarının yakın mesafe güvenliğini sağlamaktaydı. Görüldüğü gibi ısssız Harabe Halikarnas’taki cılız canlılık limanda cereyan eden  ticaretten kaynaklanmaktaydı. Gerçek anlamda bayındırlık ve iskan faaliyetleri ise Kızılhisarizade Mustafa Kaptan ile başlayacaktı.

 

 

C)-”Çaldırçağ Sultan Dede Tekke-Zaviyesi” ve “Saldırşah Horasani Türbesi”

 

 

Öte yandan 1726 tarihli Vakıf Defteri(4*) ve diğer Hurufat Defterlerindeki kayıtlarına göre Harabe Halikarnas’ın kuzeybatısında “Çaldırçağ Sultan Dede Tekke-Zaviyesi” ile  “Saldırşah Horasani Türbesi” bulunmaktaydı. Bu durum bugünkü Yeldeğirmenleri-Mindos Kapısı-Marina arasında kalan  bölgeyi Alevi-Bektaşi inançlı Türklerin mesken tuttuğunu göstermektedir. Bu Türkler ve  Zaviyelerinin varlığı hakkında ise üç farklı yorum yapılabilir.

 

1)-Çaldırçağ Sultan Dede Zaviyesi’ni Menteşeoğulları Beylik Devleti döneminde itibaren Ege kıyılarına yerleşmeye başlayıp iskan olan ve/ya konar-göçer hayat süren ocaklı Türkler inşa etmiş olabilir. Zira küçükbaş hayvancılıkla hayat sürdüren “tir”lerin(boy grupları) göç güzergahlarında  mutlaka bir dergah-ocak-zaviye bulunurdu. Ocaksız bir tir düşünülemezdi.  Yarımada’da Karaova bölgesi hariç 40’a yakın karyesi(köy) olan Sıravalos’ta Karaman’dan gelenlerin kurduğu Belviran Karyesi gibi Bektaşlu, Dedeler adlı karyeler gibi camiye, mescide gitmeyen ocaklı Türk karyeler vardı. Çaldırçağ Zaviyesi, transkripsiyonu yapılmış bilinen BOA kayıtlarına göre Yarımada’nın iki zaviyesinden biriydi.

 

 

2)-Çaldırçağ Sultan Dede Zaviyesi, St. John Hospitaller Şövalyeleri’ne ait Aziz Petrus  Kalesi’nin 1522’de Osmanlı’ya geçmesiyle birlikte buraya yerleştirilmiş yeniçeri askerleri tarafından inşa edilmiş olabilir. Bilindiği gibi Yeniçeri Teşkilatı, Osmanlı’nın merkez ordusuydu. Yeniçeriler kendilerini “Bektaşi kulları” olarak tarif ederdi ve ocağın 99’ncu ortası hüşekan ocağıydı. Hüşekanlar, pirler vasıtasıyla kendilerine has ritüellerini nesilden nesile aktarırlardı. Dolayısıyla bu Zaviye’yi Bodrum Kalesi yeniçerilerinin inşa etmiş olması ihtimal dışı değildir.

 

 

3)-Çaldırçağ Sultan Dede Zaviyesi’ni Mustafa Reis’in sülalesiyle beraber Eğriboz-Kızılhisar’dan gelen Bektaşi inancına sahip Türkler inşa etmiş olabilir. Çünkü, Balkan-Mora topraklarındaki çok dinli hayat formu oldukça toleranslıydı. Dinler, tarikatlar, mezhepler birbirlerine rakip olmaktan ziyade dostane ve saygılıydı. Eğriboz’dan, savaş ikliminden kopan ve göçüp gelenler elbette ki gıpta edilecek toleranslarını da beraberlerinde getirmişti. Yazı dizisinin dördüncü bölümünde izah edildiği üzere Eğriboz ve havalisinde yaşayan Türkler tek tip inanç sahibi insanlar değildi.  Müslümanların Mevlevi, Melami, Halveti vb bölgesine göre dominant çeşitli tarikatları  vardı. Öte yandan çeşitli adlar altında Bektaşi tekke ve ocakları da vardı. Osmanlı Balkanlarında 13’ncü yüzyılda efsane olan ve Aziz Hagios Nikolaos ile özdeşleştiği için Hırıstiyanlar tarafından  türbesi ziyaret edilen Sarı Saltık,  18’nci yüzyılda hala önemli bir figürdü.  Sarı Saltık’la özdeşleşen  başka bir figürün, Sarı Sıddî Baba'nın mezarını Hristiyanlar bile  ziyaret etmekteydi. Prof.İbrahim Alper ARISOY  ve Prof. Dimitris MICHALOPOULOS’un  Evliyâ Çelebi’nin bölgedeki dini-gündelik hayat gözlemlerine de  dayanarak birlikte kaleme aldıkları makale oldukça açıklayıcı niteliktedir:  “Benzer bir durum Patras'taki ‘Yovani Baba’ tapınağında yaşanıyordu. Mesih İsa'nın müritlerinden biri olan Vaftizci Aziz John (Hagios Ioannis Prodromos), yerel Müslümanlar tarafından ‘Yovani Baba’ olarak ziyaret edilip saygı görüyordu...İslam'ın yavaş yavaş yayılması nedeniyle dini uygulamalara bağlılığın bölgeden bölgeye farklılık gösterdiği sonucuna varılabilir. Dinsel kimliğin ve dini uygulamaların gözetilmesi açısından, özellikle kırsal bölgeler kentsel alanlardan farklıydı. Osmanlı-Türk kaynaklarında bu konuya doğrudan bir atıfta rastlamamış olsak da bazı yabancı gezginlerin ve yerel kaynakların saptamaları bazı bölgelerdeki Müslümanların gevşek dini kimlikle işaretlendiğine göre bu iddiayı doğrulamaktadır.” (5*)

 

 

Görüldüğü üzere  Çaldırçağ Zaviyesi’ni Eğribozlu Bektaşiyan Türklerin inşa etmiş olabileceği tezi yabana atılır gibi değildir. 

 

Devam edecek...

 

mehmet çilsal-tarih araştırmacısı

 

Özür notu:

Yaptığım bir yanlışlık sonucu bu bölümün 15’ci bölüm olarak yayınlanması gerekirken 16’ncı bölüm  olarak yayınlaması nedeniyle okuyucularımdan özür dilerim.

 

KAYNAKLAR:

 

(1*)"Hurufat Defterlerine Göre Serulus/Seravlus Kazası Vakıfları ve Vakıf Eserleri"-

Dr. Hasan DEMİRTAŞ

 

(2*)-18.Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Rodos Adası- Uğur Üren

 

(3*)-19.Yüzyıl’da Bodrum Kazası’nın Sosyal ve İktisadi Hayatı-Dr. Arzu Baykara

 

(4*)-Kızılhisarlı Mustafa Paşa ve Ailesi Üzerine Bilgiler-Dr.Ömer Bıyık

 

(5*)-SOME REMARKS ON THE SOCIO-CULTURAL LIFE OF THE TURKS OF MOREA (17 th - 19thCENTURIES)-Mora Türklerinin Sosyo-Kültürel Hayatı Üzerine Bazı Görüşler: Prof.İbrahim Alper ARISOY –Prof. Dimitris MICHALOPOULOS

Tarih: 29-04-2021

FACEBOOK YORUM
Yorum