içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İklim krizini durdurmak için pandemide gibimi yaşamak zorundayız?

Muğla’nın Bodrum ilçesinde yaşayan küresel iklim aktivisti ve grafik tasarımcısı Yasemin Sayıbaş Akyüz pandemi ve sonrasında küresel iklim ve mücadelesinde değişiklikleri anlattı.

İklim krizini durdurmak için pandemide gibimi yaşamak zorundayız?
Haberi Sesli Dinle

ANTERHABER.COM’ a konuşan Akyüz “İklim krizini durdumak için pandemide gibi mi yaşamak zorundayız? Kesinlikle hayır! Bunu açıklamak için iklim krizine neden olan insan faaliyetlerine ve pandemideki karbon salımında azalmayı sağlayan konulara bakmamız yeterli. Bu çerçevede, karbonsuz bir dünya düzeni kuruluyorken, ülkemizin de küresel iklim mücadelesinde etkin bir yer alması için Paris İklim Anlaşması’nın Meclis’ten geçirilerek onaylanması çok önemli” diye konuştu, ülkelerin uluslar arası ve yöresel bazda alınması gereken önlemleri aksi takdirde insanlığı bekleyen tehlikeleri anlattı ve Santrallerden kaynaklı kirlilik yüzünden yaklaşık 45 bin insan erken yaşta hayatını kaybetti.Muğla’da santrallerden kaynaklı kirlilik yüzünden yaklaşık 45 bin insanın erken yaşta hayatını kaybettiğini söyledi.

 

Muğla’nın Bodrum ilçesinde yaşayan küresel iklim aktivisti ve grafik tasarımcısı evli ve bir çocuk annesi 47 yaşındaki Yasemin Sayıbaş Akyüz, 2019 yılında Bodrum’da başlatılan küresel iklim eylemlerinin öncüsü oldu. Akyüz yaptığı küresel iklim posterleri, çizimleri ve tasarımları ile ulusal ve uluslar arası STK’lara destek verdi.

 

 

KÜRESEL YAVAŞLAMANIN İKLİM KRİZİNE ETKİLERİ

 

Pandemi döneminde küresel iklim ile ilgili yaşananları anlatan Akyüz, pandemi nedeniyle küresel yavaşlamanın iklim krizine etkileri ve çıkarılacak dersleri anlattı. Akyüz açıklamasında, bir buçuk yıldır karantina kararları, sokağa çıkma yasakları, ulaşımdaki düşüş, yavaşlayan ekonomi derken karbon salımında ani bir düşüş yaşandı. Aralık ayında yayımlanan Küresel Karbon Bütçesi 2020 raporuna göre küresel karbon dioksit salımı 2020 yılında 2019 yılına göre %7 azaldı. Bu gerçekten ciddi bir düşüş. Fakat küresel ısınmanın ana itici gücü atmosferdeki mevcut karbon dioksit yoğunluğu. Pandemi kısıtlamalarının etkisine rağmen bu yoğunluk artmaya devam ediyor. Çünkü halen salıma devam ediyoruz. 18 yüzyıl sonundaki sanayi devriminden bu yana insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan CO2 ve diğer sera gazlarının bugün geldiği yoğunluğun düşmesi de yine uzun yıllar alacak. Bu da ancak tüm dünyada net sıfır emisyona ulaştıktan sonra zaman içerisinde gerçekleşebilecek” diye konuştu.

 

İKLİM KRİZİNİ DURDURABİLMEK İÇİN PANDEMİDE GİBİMİ YAŞAMAK ZORUNDAYIZ

 

Birleşmiş Milletler Çevre Programı küresel sıcaklık artışını 1.5 dereceye ile sınırlayabilmek için 2030 yılına kadar yıllık sera gazı salımı azaltımının da %7 civarında olmasının gerektiğini belirten Akyüz “ Yani ancak pandemi nedeniyle yapılmış olan kısıtlamalarla ulaştığımız azaltım değerine iklim krizi ile mücadele için yapacaklarımızla ulaşmamız gerekiyor. Bu hemen akıllara şöyle bir soru getiriyor. İklim krizini durdurmak için pandemide gibi mi yaşamak zorundayız?  Kesinlikle hayır! Bunu açıklamak için iklim krizine neden olan insan faaliyetlerine ve pandemideki karbon salımında azalmayı sağlayan konulara bakmamız yeterli. Araştırmalar gösteriyor ki, pandeminin en yoğun döneminde karbon salımındaki düşüşün yaklaşık %50si hava ve karayolu taşımacılığındaki azalmadan kaynaklandı. Sanayi faaliyetleri ve konutlar dahil olmak üzere elektriğin kullanılmaya devam etmesi bu konularda fazla bir düşüş olmamasına neden oldu. İklim krizinin temel tetikleyicisi de fosil yakıtlar (kömür, petrol, doğalgaz) kullanılarak yapılan faaliyetler ve elektrik üretimi. Yani biz fosil yakıtları yerin altında bırakıp yenilenebilir enerji kaynaklarına geçtiğimizde krizle mücadele konusunda çok önemli bir adım atmış olacağız” ifadelerini kullandı.

 

 

PANDEMİ KRİZİNDEN İKLİM KRİZİ İLE MÜCADELE KONUSUNDA ÇIKARABİLECEĞİMİZ ÖNEMLİ DERSLER VAR

 

Bodrum’daki küresel iklim eylemlerine 14 yaşındaki kızı Zeynep Akyüz ile katılarak destek veren Akyüz “Başlarda zengin fakir demeden herkese bulaşabilir bir virüsle mücadele ettiğimizi  görmüştük. Zaman içerisinde virüs herkese bulaşabilse de tedaviye ulaşım ve korunma konusunda ciddi eşitsizlikler olduğunu gördük. Kapanma dönemlerinde işyerlerinde çalışmak zorunda olanlar, işini kaybedenler, günlerce belki gökyüzünü dahi göremeden dört duvar arasında kapalı kalanlar, sokağa çıkamayan yaşlılar, eğitimlerine devam edemeyen, sokakta oyun oynayamayan çocuklar, şiddet gören kadınlar, yardıma ulaşamayan dezavantajlı bireyler… Sonrasında gelen aşılama dönemi. Henüz aşının ulaşmamış olduğu pek çok ülke varken, gelişmiş ülkelerin hızla vatandaşlarını aşılayıp kapılarını kapatmaları… Mevcut kapitalist sistemde eşitsizliklerin ne kadar derinleşmiş olduğunu net bir şekilde görüyoruz.İklim krizinin etkileri söz konusu olduğunda da çok benzer bir durumla karşı karşıyayız. Seller, fırtınalar, yangınlar, aşırı sıcaklar, mevsimler sıcaklık değişimleri öncelikli olarak yoksul ülkelerden başlayarak sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olan kesimleri, yaşlıları, kadınları, çocukları ve dezavantajlı bireyleri etkiliyor. Tarihsel süreçte iklim krizine en fazla katkısı olan gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha az etkileniyor. Oxfam kuruşunun raporuna göre dünyanın en zengin %10’u son 25 yılda karbon salımı artışının %46’sından sorumlu. Krizin kaynağı ve en çok kimlerin etkilendiğine baktığımızda yine mevcut kapitalist sistemdeki eşitsizlikler yüzümüze çarpıyor. Krizlerle etkin mücadele ancak daha adil bir dünyada mümkün olacak” dedi.

 

PARİS İKLİM ANLAŞMASINI MECLİS’TE ACİLEN ONAYLANMASI GEREKİR

 

İklim krizini durdurmak için hızla fosil yakıt kullanımının terk edilmesi, enerjiyi doğaya zarar vermeden kurulan güneş ve rüzgar santralleri gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlanması gerektiğini belirten ve 2005 yılından bu yana Muğla ve Türkiye’deki gelişmeleri takip ettiğini belirten Akyüz ”Bu çerçevede, karbonsuz bir dünya düzeni kuruluyorken, ülkemizin de küresel iklim mücadelesinde etkin bir yer alması için Paris İklim Anlaşması’nın Meclis’ten geçirilerek onaylanması çok önemli. Bunun yanında doğal kaynakları hızla tüketen politikalardan ve yaşam tarzımızdan vazgeçerek doğayı koruyan, sürdürülebilir bir hayat tarzı inşaa etmeliyiz.Dünya üzerinde insanın yıkıcı etkisinin ulaşmadığı tek bir nokta kalmadı. Hayvan ve bitki türleri görülmemiş bir hızla azalıyor. Gezegen üzerindeki insan varlığı bir göktaşı çarpmasından daha da hızlı bir etkiyle dünyayı 6. büyük yok oluşa doğru sürüklüyor. Hem insanın hem de diğer tüm canlıların varolmaya devam edebilmesi bizim doğaya sahip çıkmamıza bağlı. Dünyanın iklimi, doğanın bize sağladığı döngülerin sağlıklı bir şekilde devamına bağlı. Her bir ağacı, çiçeği, böceği, arıyı tek tek korumalıyız. Hal böyle iken dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde gerçekleşen doğa yıkımına karşı durmak hepimizi görevi” diye konuştu.

 

 

KAZDAĞLARINDAN MUĞLA’DAKİ SANTRALLERE KADAR DOĞAL YAŞAM HAKKIMIZ ELİMİZDEN ALINIYOR

 

Akyüz açıklamasının sonunda ise Muğla ilindeki üç termik santral ile Karadeniz’de yapılması planlanan HES ve taş ocaklarına dikkat çekti. Akyüz “Kazdağları’nda, İkizdere’de, İkizköy’de ve daha pek çok yerde maden alanlarının, termik santrallerin, HES’lerin, JES’lerin, taş ocaklarının doğal alanlara kuruluyor olması hem bugünümüzü nefessiz bırakıyor hem de yarınımız çocuklarımızın doğal yaşam hakkını elinden alıyor.

Muğla’nın cennet kıyılarından içlere doğru gittiğinizde 3 kömürlü termik santral ve maden alanlarının yıkımıyla karşılaşıyoruz. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri ile bunlara kömür sağlayan linyit madeni sahaları. Muğla halkı 40 yıldır bu yıkımla yaşamaya çalışıyor” ifadelerini kullandı

 

 

KÖMÜRÜN GERÇEK BEDELİ MUĞLA, 45 BİN İNSAN ERKEN YAŞTA HAYATINI KAYBETTİ

 

İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan ve uluslararası şirketlerle grafik tasarımları konusunda çalışmalarını sürdüren Akyüz açıklamalarını “Avrupa İklim Eylem Ağı 2019'da "Kömürün Gerçek Bedeli Muğla" adlı bir rapor yayımladı. Buna göre ilk linyit madeni sahasının açıldığı 1979'dan bugüne 50 bin dönüm üzerinde orman alanı, zeytinlik ve tarım arazisi ile su kaynakları yok edildi. Binlerce insanı barındıran 12 köy ortadan kaldırıldı. Santrallerden kaynaklı kirlilik yüzünden yaklaşık 45 bin insan erken yaşta hayatını kaybetti. 7 yıl önce santraller zaten ekonomik ömürlerini tamamlamış olmalarına rağmen, baca gazı arıtma sistemleri ve kül barajları rehabilitasyonu gibi çevresel yatırımlarının yapılması şartı ile özelleştirildi. Bu süre içinde tamamlanmayan yatırımlar için devlet tarafından sürekli ek süre tanındı, aflar getirildi. Dünya kömürü terk ederken Muğla'daki termik santrallerin ve kömür madenlerinin ömrü 25 yıl daha uzatılmak isteniyor. ÇED'den muaf tutularak santaller kapasite artışına gidiyor ve maden sahaları genişletiliyor.  Maden sahası en son Milas İkizköy sınırına dayandı. 2019 yılından beri şirket kamulaştırma ile tehdit ederek halkı topraklarını satmaya zorluyor. Bölgede içinde Bern Sözleşmesi ile koruma altına alınmış türlerin de bulunduğu 740 dönümlük dev kızılçamlardan oluşan Akbelen Ormanı var. Orman Bakanlığı hiçbir çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan Kasım 2020'de bir olur kararı ile ormanı maden alanı olarak YK Enerji'ye tahsis etmiş durumda. İkizköy halkı Akbelen Ormanı'nı vermemek için kararlı bir şekilde mücadele ediyor. Nisan 2021'de kesim için gelen ekiplere direnerek kesimi durdurdular. Haklı mücadelelerine Orman Genel Müdürlüğü'ne ve Muğla Valiliği'ne açtıkları davalarla hukuksal yolla da devam ediyorlar. Change.org'da bir imza kampanyası başlattılar. İklim krizinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’ndayız. Ne krizi körükleyecek kömür projelerine ne de ormanlarımızın ve tarım arazilerimizin yok edilmesine izin vermemeliyiz. İkizköy insanca yaşam mücadelesi veriyor. Destek olalım” dedi.

 

 

 

Tarih: 15-06-2021

FACEBOOK YORUM
Yorum